Ne kadar gerçek o kadar hayal!

6 Haziran 2011 Pazartesi

Never Let Me Go

Bütün uyarlamalar gibi Never Let Me Go'nun da kaderi aynı: Roman mı güzel? Film mi? 


Kazuo Ishiguro'nun 2005 tarihli romanını Mark Romanek beyaz perdeye uyarladı. Başrollerde Carey Mulligan, Andrew Garfield ve Keira Knightley var.

Kathy, Tommy ve Ruth... Üç arkadaş, aşk ve dostlukla ilgili bir film Never Let Me Go. Hikayenin mucizesi, özelliğiyse bağlamda, bu sayede alışılmışın dışında bir bilim kurgu olmayı başarıyor. Hailsham'lı üç öğrencinin, kısa hayatlarından kesitler izliyoruz.


Kitabı senaryolaştıran, kendisi de önemli bir yazar olan Alex Garland.

Kitap, ilk yüz sayfada bu "bağış" konusuna çok az değiniyor; soru işaretleri, "acabalar" hep var ama kesin ve net bir bilgilendirme yok. Okuyucu için hikaye, üç çocuğun özel bir okul olan Hailsham'da yaşadıklarından, deneyimlerinden ibaret. Bu sayede karakterler okuyanın zihninde her yönüyle oluşuyor.


Film, "bağış" konusunu açıklayarak başlıyor. Filmin ana dinamiği karakterler arasındaki aşk üçgeni. İzleyicinin kafasında oluşan şu: Neden bu kabullenme? Neden isyan etmiyorlar? 

İşte kitapla film arasındaki temek fark da bu. Bu çerçevede kitabın çok daha etkileyici, çok daha vurucu ve çok daha acımasız olduğunu söylemem lazım çünkü okudukça neden isyan edemediklerini belki hala anlamıyorsun ama hissediyorsun.

Mark Romanek görsel açıdan çok etkileyici bir iş çıkarmış. Romanın kelimelerle oluşturduğunu görüntülerle oluşturmayı başarmış.


Andrew Garfield filmin yıldızı. Her filminde sade oyunculuğuyla kendini fark ettirmeyi başarıyor.

Oldukça duygusal ve güçlü bir film Never Let Me Go. İçinde bulunulan durum ne kadar farklı hatta vahim olsa da insan olmayı düşündürtüyor.


Hem kitabı okurken hem de filmi izlerken kendimi baş karakterlerden ziyade öğretmenlerin yerine koydum. Neden böyle hissettiğimi bende bilmiyorum. Aklımdaki soru şuydu: Bu kadar acımasız olabilir miyiz?
 "Olabilir miyiz" değil "olduk" bile, belki...

Hiç yorum yok: