Ne kadar gerçek o kadar hayal!

24 Eylül 2012 Pazartesi

Ted

Konsept basit: Küfür eden, bel altı şakalar yapan, esrar içen peluş ayı var ve biz de gülüyoruz.


Ted, klasik sevgili ile arkadaşı arasında kalan kahramanın komik hikayesi. Ortada Mark Wahlberg bir tarafta Mila Kunis diğer tarafta Seth MacFarlane'in seslendirdiği Ted...


Family Guy ve American Dad iyi işlerin yaratıcısı Seth MacFarlane yine kalburüstü bir yapım çıkarmış ortaya. Filmin özellikle ilk yarısı çok komik anlar barındırıyor.  İkinci yarı biraz düşüşe geçse de son birkaç sahne ile durumu kurtarıyor.


Ted, son dönemin Hangover'dan sonra sadece yetişkinler için olan en iyi komedi filmlerinden...


21 Eylül 2012 Cuma

The Tall Man

Düşüşteki bir kasaba,  kaybolan çocuklar ve bir sır...


Pascal Laugier, Martyrs ile özellikli bir sinemacı olduğunu göstermişti. Şimdi Jessica Biel'li The Tall Man ile vizyonda. 


Karşımızda sıradan hatta alışılageldik bir hikaye var. Aynı Martyrs'de olduğu gibi! Ve tıpkı Martyrs'de olduğu gibi Pascal Laugier perspektif farkı koymayı başarmış. Hikayenin hangi düzlemden anlatıldığı ve bağlandığı sonuç gerçek bir "storytelling" örneği. İşin püf noktası ne anlattığından ziyade nasıl anlattığı...

Anlatımdaki perspektif farklılığı, kullanılan kamera açıları, tercih edilen görsellerle ve renk skalası ile o kadar iyi desteklenmiş ki ortaya akılda kalacak ve kolay kolay unutulmayacak iyi kotarılmış bir film çıkarmış.


Yönetmen Laugier türler arasında da dolaşmış The Tall Man'de. Eğer gidecekseniz veya izleyecekseniz sadece belli aralıklarla size "bööööö" yapan bir korku filmi beklemeyin. Film klasik korku dinamikleri ile başlasa da ikinci yarından itibaren dramaya dönüyor.

Hikayenin sonu etik açıdan tartışmalı fakat The Tall Man bir fikri olan ve bütün yapısını bu fikrin çevresinde geliştirmiş ve başarıyla sunmuş bir yapım.


Son olarak, Pascal Laugier kesinlikle takip edilmesi gereken bir sinemacı.




1 Eylül 2012 Cumartesi

The Bourne Legacy

İlk üçlemeye duyduğum saygıdan yeni Bourne'a da ilk gün gitme gereği gördüm her ne kadar ilk yorumlar kötü olduğunu söylese de.


Böyle filmleri izlediğim zaman Hollywood'da bir kontrol mekanizması olup olmadığını düşünüyorum. Birisi de çıkıp " biz ne yapıyoruz? " demiyor mu acaba?



Filmin künyesine baktığımızda kağıt üzerinde her şey yerli yerinde: Yönetmen koltuğunda önemli senaristlerden ve ilk üçlemenin de yaratıcılarından Tony Gilroy var. Yeni ajanımız yükselişteki yıldız Jeremy Renner. Kadroda Rachel Weisz ve Edward Norton var. Buradan bakınca ne kadar kötü olabilir sorusu ister istemez akla geliyor.

Şöyle bir cevap verebilirim: Gerçekten kötü! Karşımızda ne anlattığını, nasıl anlattığını bilmeyen bir film var. Bence bunun altında hikayenin fazla ciddiye alınmış olması yatıyor. Sıkıntı şu: Ne yazık ki filmin güvenildiği ve üzerinde durulduğu kadar güçlü bir hikayesi yok.


The Bourne Legacy, ilk üçleme ile paralel bir zamanda geçiyor. Jason Bourne skandalı ile birlikte kurum, programın açıklarını kapatmaya, ortada iz bırakmamaya çalışıyor. Bir nevi tasfiye süreci başlatıyor. Aaron Cross da  Dr. Marta Shearing desteği ile ayakta kalmak için mücadele ediyor.


Bir türlü başlayamayan bir film ile karşı karşıyayız. İlk 30 dakika o kadar gereksiz harcanmış ki çok sıkıcı! Anlatılmak istenen şu: Tasfiye süreci başladı! Bunu anlatmak için yapılan tercihler filmin zaten çok düşük bir seviyeden başlamasına sebep oluyor. İlerleyen süreçte, ilk yarının sonlarına doğru ivmelenme başlasa da ikinci act'ın ortaları yine lüzumsuz ve heyecanı düşüren tercihlerle dolu: Film bir yerde öyle bir noktaya geliyor ki izleyici her şeyi biliyor, kurumun ajanları bilmiyor ve araştırma yapıyorlar. Aslında çok tipik bir sekans, görüntüler inceleniyor, dinleme yapılıyor vb... İzleyiciyi heyecanlandırması gereken bu işlemler tam tersine sıkıcı bir hava yaratıyor çünkü seyirci zaten ne olduğunu biliyor!

Bu kadar büyük bütçeli, önemli insanların çalıştığı yapımlarda bu tercihlerin nasıl yapıldığını anlamak güç. Aslında demek istediğim şu: Aynı hikaye, aynı kadro ile sadece bazı tercihleri değiştirerek çok daha iyi bir film ortaya koymak mümkündü.

Bourne'un mirasın iyi yönetilmediği ortada. Buna hiç bulaşmadan eski üçlemeyi izlemek daha makul.