Ne kadar gerçek o kadar hayal!

11 Nisan 2011 Pazartesi

Neden olmadı?

İyi yönetmenler, yıldız oyuncular, büyük bütçe ve mazisi güçlü bir hikaye... Sinemada başarının bir formülü olsa bunlardan oluşması beklenirdi.


Andy ve Lana Wachowski, Joel Silver yapımcılığında yüz yirmi milyon dolar bütçe ile yarışçıyı tekrar piste çıkartıyor. Matrix efsanesinden sonraki ilk proje. Kağıt üstünde her şey mükemmel.

Sonuç: Amerika’da sadece kırk milyon dolar civarı hasılat, Rotten ve Metacritic’te yüzde otuz sekiz civarında puanlar, eleştiriler...

Speed Racer’ı iki açıdan incelememiz lazım. İlk olarak içeriğe yani hikayeye odaklandığımızda geçmişe sadık kalındığını ve tam bir çocuk filmi ile karşı karşıya olduğumuzu görüyoruz. Aile bağları üzerinde durulan ve kırılma noktalarının yumuşak etkilerle gösterildiği bir hikaye, kazanılan büyük yarış sonrası soğuk süt içilen bir dünya. İkinci olarak sunuma bakarsak bu basit hikayenin ve sempatik dünyanın çok detaylı, etkileyici ve hatta şatafatlı bir görsellikle seyirciye sunulduğunu görüyoruz. Pop Art tadında renk kullanımı, sahneler arasında müthiş geçişler ve bağlantılar...

İşte yarışçıyı pist dışına çıkartan bu ikilem: Basit hikaye, sofistike sunum.


Filmi izlemeye başladığınızda ilk on beş dakika tamamıyla adaptasyon süreci olarak geçiyor. Anlatımdaki sürat ve şatafatlı görsellik idrak etmeyi yavaşlatırken heyecanı arttırıyor. Bu uyum sürecinin çok önemli bir yan etkisi var: Yüksek beklenti! Filmin aldığı olumsuz eleştirilerin en önemli nedeni de bu. Wachowski kardeşler bütün yönetmenlik hünerlerini sergilerken izleyicideki beklentiyi çok arttırıyorlar. Filmin basit hikayesi de bu büyüyen beklenti karşısında eziliyor ve dağılıyor.

Çocuklar görsellikte boğulurken büyükler sığ hikayede sıkılıyorlar.


Bu ikileme rağmen çok özellikli, ince ve detaylı çalışılmış bir film Speed Racer. Her ne kadar yarışta geri kalmış olsa da boş zamanınızda, arabanızla gezintiye çıkmış gibi izlenmesi çok hoş olacaktır.

Hiç yorum yok: