Ne kadar gerçek o kadar hayal!

25 Haziran 2012 Pazartesi

Haywire

Ters giden gizli bir operasyon, avcı önce av durumuna düşer sonra intikam süreci...


Neredeyse yönetmenliği bırakacak olan Steven Soderbergh Contagion ile birlikte piyasaya geri dönmüştü. Devamında gelen Haywire ise Soderbergh için öze dönüş, zaten ustası olduğu türü hatırlayış olarak nitelendirilebilir.



Ortada " kimin eli kimin cebinde " hikayesi, sağlam ve tempolu bir aksiyon var. Hikaye dinamiği olarak Soderbergh'in klasik sayılabilecek  The Limey'sine çok benzediği söylenebilir ki senaryoda da yine Lem Dobbs imzası var.


Film, bir restoranda Mallory ile Aaron'ın buluşması ile başlıyor ve bu ilk sahne ile seyirciyi içine rahatlıkla çekiyor. Neredeyse ikinci act'ın ortalarına kadar flashback'ler ile yaşananları anlamaya çalışıyoruz. Başlangıçta çok fazla isim ve karışık bir yapı gibi gözükse de sonunda basit ve zorlama olmayan bir çözüme ulaşıyor. Bu tip filmlerde ve hikayelerde yapılan en temel hata çözüm esnasında seyirciyi şaşırtmak için en saçma ve inandırıcılığı olmayan noktayı finale bağlamak oluyor. Haywire bu konuda örnek teşkil edecek bir film.

Hikayenin dışında filmin iki artısı daha var. Birincisi yan rollere dağılmış olan etkileyici cast: Kötü adam Ewan McGregor, babacan CIA ajanı Michael Douglas, acemi ajan Channing Tatum... Bunların yanında Antonio Banderas, Michael Fassbender ve Mathieu Kassovitz de başroldeki Gina Carano'ya eşlik ediyor.

Filmin ikinci artısı da Soderbergh'in usta görüntü yönetmenliği: Muhteşem kullanılmış sarılar ve yeşiller eşliğinde güzel mekanlar ile etkileyici kamera kullanımı filmin aksiyonunu daha doyurucu hale getiriyor.

Sonuç olarak Haywire tipik bir " less is more " filmi. Yenilikçi olmayan fakat doğru dinamikler üzerine olgunlaştırılmış bir hikaye ve tempolu, hızlı bir aksiyon. Vakit geçirmek için ideal.

Hiç yorum yok: