Ne kadar gerçek o kadar hayal!

28 Mart 2011 Pazartesi

İletişim Teorileri 101


İletişim fakültesinde, ilk derslerde duyacağınız kaçınılmaz cümleler şunlardır: “Kişiler arasında telepati veya benzeri, doğrudan bir bağ olmadığı için  mesajları aktarmak için bir koda  ihtiyaç vardır. Bu öyle bir kod olmalıdır ki mesaj, kodu kullanan taraflar için aynı şekilde anlaşılmalı ve çözümlenmelidir.”

Sonuç: İletişim kodlar üzerinden yürür. Dil bir koddur. Hareketlerimiz de bir kod oluşturur. Bu kodlar üzerinden kendimizi anlatır; karşımızdakinin ne düşündüğünü, ne hissettiğini anlarız.


Code Unknown ( Bilinmeyen Kod), işitme engelli çocukların sessiz sinema gibi bir oyunuyla başlıyor. Anlatıcı küçük bir kız, tahminlerse: Yalnız, barınak, gangster, vicdan azabı, üzgün, hapsolmuş... Haneke, ilk sahneyle seyirciye meydan okuyor.


Fransız genç, mülteci kadının üzerine çöp atar. Bunu gören Mali asıllı başka bir genç olaya müdahele ederek kadından özür dilemesini ister. Polis gelir ve herkes birbirine girer. Code Unknown, bu olay sonrası; karışanların hayatlarından bölümler sunuyor seyirciye. Haneke sinemasının en tipik özelliği olan uzun planlarla. Türlü türlü anlaşmazlık ve iletişim problemleriyle dolu kesitler.


Kadınla erkek arasında iletişim sorunları olur, beyazla siyah arasında, zenginle fakir arasında... Haneke’nin cesareti, iletişimsizliği bunlar gibi farklı aidiyetlere bağlamamasında. Benzer yaşam koşullarına sahip sevgililer sorun yaşıyor. Mali kökenli aile kendi arasında çözüm bulamıyor. Rumen göçmen kadın ailesine açılamıyor. Hayatın akışı ve günlük sorunlar içinde zayıflayan iletişim, deforme olmuş kodlar, kendimize ait ama başkasının bilmediği kodlar...


Haneke, bu iletişim aksaklıklarını anlatırken konvansiyonel sinemanın da bütün kodlarıyla oynuyor. En klasik kurallardan olan “geç gir, erken çık”’ı yok sayıyor; seyirciye gerekli gereksiz birçok sahne izlettiriyor. Diyaloglar tamamlanmadan sahneleri kesiyor. Görüntüyle alakası olmayan sesler kullanıyor. Her zamanki ustalığıyla anlatmak istediği konuyu sadece içerikle değil yapıyı da kullanarak sunuyor.

Metroda çekilmiş portreler üzerine fotoğrafçının savaşı anlattığı sahne filmin özeti aslında. Ortak kodun olmadığı bir dünya, herkesin kendi perspektifinden baktığı.









Hiç yorum yok: