Ne kadar gerçek o kadar hayal!

3 Ağustos 2011 Çarşamba

Gattaca

" En çok etkilendiğim filmler " diye bir liste yaptığımda şunu fark ettim: 90'ların ikinci yarısında yapılmış filmler çoğunluktaydı. Artık klasik sayılması gereken Gattaca da bunlardan biri.


Gattaca, DNA'ları biçimlendirilmiş " geçerliler " toplumu içindeki " geçersiz " Vincent'ın hikayesini anlatıyor. Ayrımcılık ve faşizm dolu bir distopya. Bu noktada yazılabilecek çok fazla şey var çünkü gerçekten tartışmalı bir konu işleniyor filmde. Ben bundan ziyade filmin işlenişine odaklanmak istiyorum.

Heyecan tufanı aksiyon sahneleri veya etkileyici özel efektlerle oluşturulmuş şehirler yok filmde fakat gerçekten çok sağlam dinamiklere oturtulmuş bir senaryo var. Karakterler bir örümcek ağı gibi birbirine bağlanmış.

Bir tarafta Vincent ve Jerome: "Geçerli" olmanın beklentileri karşısında ezilmiş bir adamla, hiçbir şey beklenmeyen bir "geçersizin" hırsı dolayısıyla gerçekleşen ortaklık filmin ana ekseni.


Vincent ve Anton kardeşler: "Geçerli" kardeş ve "geçersiz" ağabey, polis ve cinayet zanlısı bir sahtekar ve rekabet.


Irene ve Vıncent: Bulunduğu noktadan tatmin olmamış bir "geçerli" ile çalıştığı kurumun yıldızı olan sahtekar bir "geçersizin" aşkı.


Senaryo, karakterlerin ikili ilişkileri düşünülerek kurgulanmış. Üç karakterin diyalog içinde olduğu bir sahne yok denecek kadar az ama bu ikili "beatlere" dayanan senaryo ve diyaloglar filmin temposunu yükselterek aksiyon boşluğunu başarıyla dolduruyor.

Andrew Niccol gerçekten özel bir senarist ve yönetmen. Az ama öz filmlerde çalışıyor: Gattaca, S1m0ne ve Lord of War ile tabii ki de unutulmaması gereken senaryosunu yazdığı The Truman Show. Etkileyici bir özgeçmiş.

Filmin muhteşem sanat yönetiminden de bahsetmek lazım. Etkileyici mekanlarda muhteşem renkler kullanılmış. Çok sağlam bir neo-noir örneği.



Sonuç itibariyle Gattaca gerek konusu gerekse uygulanışı açısından önemli, saygıyı hakkeden bir yapım.

Hiç yorum yok: