Ne kadar gerçek o kadar hayal!

23 Temmuz 2012 Pazartesi

Die Hard Quadrilogy

Lekeli beyaz atlet, kirli sakal ve yara izleri... John McClane seksen sonu, doksan başı aksiyon kahramanlarının zirvesinde bence. Serinin beşincisi yaklaşırken nostalji yapmakta fayda var. 


Karısı ve çocuklarıyla ilişkisini düzeltmek için gittiği L.A.'de, Nakatomi binasında tanışıyoruz Dedektif John McClane ile. Sempatik, komik, dayak arsızı ve bahtsız...Roderick Thorp'un romanından John McTiernan uyarlıyor beyazperdeye ilk filmi.


İki saatlik süresiyle çok sıkı bir aksiyon, 1988 yapımı olmasına rağmen bugün bile izlendiğinde tat bırakan bir yapım. Olay örgüsü ve karakter uyumu üst düzey ve buna Bruce Willis etkisi de eklenince klasikler arasına kaçınılmaz olarak giren bir film oluyor Die Hard. Aksiyon filmleri için en önemli kurallardan biri olan antagonist-protagonist çatışması ilk filmin en önemli dinamiği: Alan Rickman'ın canlandırdığı Hans Gruber en soğukkanlı kötülerden biri. Bol mermi, bol cam kırığı, bol patlama... Die Hard kolay kolay unutulacak bir film değil.


İkinci filmde John McClane Washington havalimanında karısını bekliyor. İlişkileri düzelmiş fakat bahtsızlık devam ediyor. Teröristler bütün hava kontrolünü ele geçirirken karşılarında yine çetin ceviz McClane var. Düşürülen tabancalar, yenen dayaklar... Die Hard 2 çatışma ve aksiyon dolu fakat ilk filmdeki karakter uyumunun olduğunu söylemek çok zor. Zayıf kötü adamlar bütün yükü Bruce Willis üzerine yıkıyor fakat John McClane o kadar etkili bir karakter ki bunu rahatlıkla bertaraf ediyor. Yönetmen koltuğunda Renny Harlin var. 


95'de serinin üçüncü filmi Die Hard: With a Vengeance geliyor. John McClane boşanmış ve alkole kaptırmış kendini, polislikten atılmasına ramak kalmış vaziyette. İlk filmden tanıdığımız Hans Gruber'in kardeşi Simon Gruber, McClane'i hayata döndürecek. Yönetmen koltuğunda yine John McTiernan var. Bruce Willis 'in yanına Samuel L. Jackson eklenmiş. Üçüncü filmde aksiyonun üzerine akıl oyunları ve bilmeceler geliyor.
Kesinlikle serinin en sevdiğim filmi! Zamana karşı yarış, Zeus-McClane çekişmesi içinde komik ve eğlenceli bir hale bürünüyor.


2007'ye geldiğimizde karşımızda yaşlı ve emekliliğini bekleyen bir John McClane buluyoruz. Kızıyla ilişkisini düzeltme peşinde yine. Live Free or Die Hard hikaye açısından  üçüncü filme çok benziyor fakat sadece kötü bir kopyası olabilecek düzeyde. John McClane karakteri geçen zamana ve ortalama hikaye ile yönetmene rağmen hala ayakta duruyor. Yönetmen koltuğunda Len Wiseman ,Bruce Willis'in yanında ise genç Justin Long var. İlkel McClane teknoloji destekli teröristleri tek tek avlıyor: Arabayla helikopter düşürüyor, tırla uçaktan kaçıyor, karateci kadınları tokatlıyor. Bütün aksiyona rağmen serinin eski filmlerini arattığını söylemek yalan olmayacak.

Çocukluğunu 80'li yıllarda yaşamış her erkek mutlaka bir John McClane, bir Martin Riggs veya bir  Gabriel Cash olmanın hayalini kurmuştur. Bunlar arasında belki de en bahtsız olanıdır John McClane: Gözü karısından başkasını görmez ama onunla da olamaz. 



Şu bir gerçek: 90'lı yıllar aksiyonları gerçekten çok güzel karakterler barındırıyor. En kısa zaman Lethal Weapon serisini de tekrar izlemek istiyorum.


Hiç yorum yok: