Ne kadar gerçek o kadar hayal!

5 Nisan 2011 Salı

Festival Günlüğü 03/04/2011

13.30 Karaköy vapuruna binmek üzere arkadaşla Moda’da buluştuk. Yol boyunca devam eden münazaralar sonucu; gerek ekonomik durum geliştiği  gerekse yaşların kemale ermesiyle sağlık önemsendiği  için uzun zamandır gidilmeyen Şampiyon’da eski günlerin anılmasına karar verdik. Ertesi günkü tuvalet sahnesini düşündüğümüz için mi bilinmez ama “ne kadar özlemişim ya!” veya “arada yemek lazım kanka!” gibi kendini kandırma ve inandırma temalı diyalog eşliğinde kokoreç  ve midye ile mideyi doldurduk. “O son yarımı yemeyecektik!” repliğiyle Şampiyon’dan çıktık ve Beyoğlu’nda, biraz olsun spor yapıyormuş gibi hissetmek için yürümeye başladık.  Karşılaşılan bütün turist kızları; güzel, çirkin demeden sadece turist oldukları için kestik, kıstık ve yorumladık. Turist kızların çoğunluğunun uzun boylu olmasından mütevellit, Türk kızlarının basen sorunsalını irdeyerek  kadında güzellik olgusunun sadece matematiksel bir veri olduğu konusunda uzlaştık: Güzellik eşittir bacak boyu!

Demirören grubunun açtığı yeni AVM’yi  mimari ve estetik açıdan; dış cephesi, yürüyen merdivenlerin konumu ve şekli, markaların bir örnek yazılması, aydınlatması gibi konular ekseninde değerlendirdik. Ulaştığımız olumlu izlenimle, Beyoğlu’nun geleceğinin bu olduğuna karar vererek kutlama mahiyetinde profiterol  yemek için İnci’ye geçtik. Malum, kapanma arifesinde olduğu için üç tane alıp birer buçuk yemeyi uygun gördük. Ağza atılan her kaşıkla, İnci gibi değerlerin ne yapıp edip korunması gerektiği fikri ile bu kahrolasıca, pis tüketim kültürünün kaleleri AVM’lerle mücadele gerekliliği tatlı tatlı bilincimize yayıldı. Kokoreç, midye ve profiterol karışımıyla allak bullak olan mide dolayısıyla mıdır bilinmez ama AVM’lere karşı büyük bir nefret söylemiyle İnci’den çıktık ve bir tur daha atmaya karar verdik. Atılan son turla beraber, saat 15.45’i gösterirken Fitaş’a girerek filmin olduğu salona geçtik. Haşmet Babaoğlu’nun da salonda olduğunu görünce tam anlamıyla festival başlamış oldu. “Ne kadar doğru bir film seçmişiz, Haşmet Baba bile burada oğlum!” Biraz gurur, tatmin ve mutluluk...

Bu pozitif duygu yoğunluğuyla tatlı tatlı bir ağırlık başladı.


 Kanada yapımı “You are here”, bir amcanın sunumuyla başlıyor. Dalgaları gösteren bir projeksiyon önünde şu anda ne düşündüğümüzü, neden düşündüğümüzü, nasıl düşündüğümüzü irdeleyen bir sunum. Sonrasında çeşitli insanların hayatlarından kesitler gösteriliyor: Şifresini kaybedenler, anahtarlarını kaybedenler, neden orda olduğu belli olmayan ka...                                            Çince bir mektuba, Çince öğrenmeden Çince karşılık yazmak için hazırlanmış bir ansiklopedi serisi ve elinde Çince mektupla uğraşan mah...                            Telefonla insanlara gitmeleri gereken yönü söyleyen dört kişilik bir e...                      İlk başta sunum yapan amca, projeksiyonda gösterdiği dalga çekimini yaparken yanına birkaç çocuk gel...                            Amca kumun içine gömülmüş ve çocuklar ona lazer tutu...                          Ve yumuşak bir müzik eşliğinde son jenerik.


Uyku yüzünden filmi, her ne kadar kopuk kopuk izlemiş olsak da hem arkadaşım hem ben festival coşkusuyla dopdoluyduk. Yararlı, verimli bir pazar geçirdiğimiz gün gibi ortadaydı. Karaköy’den döneceğimiz için yine AVM ve İnci’nin önünden geçtik. Sindirim sistemi rahatladığından mıdır bilinmez hem AVM’nin hem de İnci’nin bir arada olabileceği bir dünya üzerine tartışmaya başladık.

1 yorum:

pates dedi ki...

olmaz!
AVM ve inci "artık" hiçbir dünyada yanyana olmaz.

Benim ütopyamda, inci'lerin atlas pasajlarının,emek'lerin, reks'lerin şehrin belli kısımlarında varlığını sürdürmesi ve o belli kesimlere, onu arayarak-isteyerek gidilmesi; AVM'lerin ise şehrin daha steril kısımlarına serpiştirilmiş olması yönünde olsa da... ne hayat ne toplumsal değişim o yöne sürüklemiyor bizi.

sonunda zaten o midyeler bir AVM'nin food court'unda, profiterol ise alelade her tür restoranın menüsünde karşımıza çıkacak.

geçmiş ola...