Bazen klişeler güzeldir. Bazen fazla düşünmeden film izlemek gerekir. Sinema bu ara hep karanlığın hatta daha karanlığın peşinde. Tom Cruise, bu ortamda Knight and Day ve Mission Impossible: Ghost Protocol gibi daha basit kalan ama sağlam aksiyon filmleri yaptı. Jack Reacher' de bunun devamı gibi düşünülebilir.
Elimizde Lee Child'ın roman serisinden tanıdığımız bir karakter var: Jack Reacher. Filmde başka bir nüans olduğunu söylemek de çok zor. İşte bazen tek bir karakter bütün bir hikayeyi, bütün bir filmi sürükleyebilir hatta geri kalan zayıflıkları görmezden gelmemize neden olabilir.
Daha çok senarist yönüyle tanıdığımız Christopher McQuarrie yönetmen koltuğunda. Tom Cruise'un yanında Rosamund Pike, Richard Jenkins ve Werner Herzog var. Bir keskin nişancı, şehrin ortasında beş kişi öldürür ve gerisi komplo komplo üstüne. Jack Reacher fazla hikaye derinliği barındırmasa da özellikli karakterinin hikaye dinamiği içindeki duruşu, kararları ve hareketleri ile fark edilir bir filme dönüşüyor. Açılış sekansları film ile seyirci arasındaki bağlantıyı kurma açısından çok önemlidir. Jack Reacher'ın açılışı filmin bütün vaatlerini izleyiciye geçirme açısından gerçekten çok başarılı: Karakter pek çok yönüyle, yapacakları ve yapamayacakları ile anlaşılıp seyircinin gözünde üç boyutlu bir hale geliyor. Aynı şekilde filmin finaline doğru giderken Reacher ile kötü adam arasında gerçekleşen telefon konuşmaları silsilesi de akılda kalacak sahnelerden.
Sonuç olarak Hollywood standartlarında çekilmiş Tom Cruise- Jack Reacher uyumuyla güçlenen, fazla bir beklenti içine girilmeden izlenmesi gereken eğlenceli bir film var karşımızda. Devamının geleceğinden şüphem yok...