Ne kadar gerçek o kadar hayal!

31 Ocak 2012 Salı

The Girl With The Dragon Tattoo

Son dönemdeki en riskli projelerden biriydi çünkü hem kitapları hemde İsveç versiyonu filmleri geniş bir izleyiciye  ulaşmıştı. Zaten bilinen bir hikayeyi tekrardan sunmak için özellikli bir yönetmen kaçınılmazdı. Herkesçe kabul edilmesi gereken bir gerçek var: Söz konusu seri katil ise bunu en iyi Fincher kotarır!


Peki Fincher ne yapmış? 


Öncelikle çok etkileyici bir görsel yapı oluşturmuş. İsveç estetiği ile Fincher'ın ışık kullanımı ve renk tercihleri daha ilk sahneden itibaren seyirciyi içine çekiyor. Oscar adayı olan tecrübeli " ağabeyimiz " Jeff Cronenweth'i de unutmayalım. Fight Club'dan beri Fincher'ın yanında olan bu usta görüntü yönetmeni 2011'de The Social Network ile Oscar'a adaydı. Bu sene de The Girl With the Dragon Tatto ile.


Tempolu bir film The Girl With The Dragon Tattoo. İsveç versiyonundan farklarından ilki de bu bence. Fincher kitapta olan biten neredeyse her şeyi filme sığdırmayı başarmış ve bunu yaparken de izleyiciyi bir an olsun kaybetmemiş. Bu noktada sadık bir uyarlama olduğunu belirtmek lazım. Bu temponun başrol oyuncuları tabii ki de editörler: Birçok projede Fincher ile çalışmış olan ve The Social Network ile Oscar'ı kazanan  Angus Wall ve Kirk Baxter yine çok ustaca bir iş çıkarmışlar.

Kitap, İsveç versiyonu ve Fincher versiyonu arasındaki perspektif farklılığı Lisbeth Salander karakterinden kaynaklanıyor. Kitapta Lisbeth, 12 yaşında yaşadığı travma sonucunda duygusal açıdan donmuş bir karakter. İyi, kötü gibi temel kavramlar bile oturmamış. Çok zeki ve becerikli ama çevresini, olan bitenleri anlamaya çalışırken, yargılarken zorlanıyor. Milennium serisi bir yerde Lisbeth'in büyümesini, duygusal olarak evrilmesini ve travmalarıyla başa çıkabilmesini anlatıyor. İsveç versiyonu filmdeyse Lisbeth çok donuk bir karakter. Adeta hareket etmiyor sadece reaksiyon gösteriyor ki bu da filmin en can alıcı eksikliği. Fincher ise daha olgun (olanın bitenin farkında) daha seksi daha cesur fakat bir o kadar da daha deli bir Lisbeth hazırlamış.


Bu noktada Rooney Mara'yı övmek lazım. Her yönüyle Lisbeth gibi zor bir karakteri doldurabilmiş genç oyuncu. Oscar şansı var mı emin değilim fakat kariyeri için çok doğru bir adım attığı kesin.

Sempatik Mikael Blomkvist Daniel Craig ile çok iyi uyuşmuş. Serinin diğer 2 filminin de çekileceğini düşünürsek Bond'dan sonra unutulmaz bir karakterin daha sahibi oldu Daniel Craig. 


Bütün bunların yanında, Senaryoda 2 temel değişiklik yapan Oscar'lı senarist Steven Zaillian'ı da unutmamak lazım. Bu sene Moneyball'dan sonraki ikinci projesi.

Her yönüyle sağlam bir prodüksiyon: Kaynak hikayesini olabildiğince geliştirmiş, tempolu anlatabilmiş, oyuncularını ve karakterlerini öne çıkaran, güçlü bir görsel yapıyla süslenmiş...

28 Ocak 2012 Cumartesi

The Artist

Paul Auster'in Yanılsamalar Kitabı'nı bitireli 15 gün olmuşken bu filmi izlemem enteresan oldu: Kayıp yıldızdan kayan yıldıza...


The Artist, bir sessiz sinema yıldızı olan George Valentin'in sesli sinemaya geçilirken yaşadığı yıkımı; sessiz sinema biçiminde anlatıyor. Yönetmen Michel Hazanavicius tam bir " art-house " film yapmış. İlginç olan böyle bir filmin 10 dalda Oscar'a aday olabilmesi. Akademinin alışkanlıkları da değişiyor galiba.



Octave Parango'dan George Valentin'e... Jean Dujardin tartışmasız En İyi Oyuncu Oscar'ının favorisi. Sessiz sinemanın en önemli incelikleri olan jestleri ve mimikleri muhteşem kullanmış. Dansa olan yeteneği ise tartışılmaz.

Berenice Bejo ise gerçekten çok sempatik. Jean Dujardin ile uyumları diyalogsuzluktan doğan sıkılmaları en aza indiriyor.


Sessiz sinema zamanında filmler genelde 40 ile 60 dakika arasında oluyordu. Bence filmin en temel sorunu da burada: 100 dakika diyalogsuz bir film ister istemez konvansiyonel sinemaya alışmış izleyiciyi yoruyor, zorluyor.  

The Artist, anlamlı ve özellikli bir film fakat elde ettiği bu 10 adaylığın etkisine kapılıp büyük beklentilere girmemek lazım.

25 Ocak 2012 Çarşamba

2008'den 2011'e

Ertu Genç'ten gördük, beğendik ve hemen uyguladık. 2008'den beri okunanlar...


2008


Neil Gaiman - Yıldız Tozu
Stephen King - Sis
Perihan Maden - Haberci Çocuk Cinayetleri
Patrick Barclay - Mourinho: Başarının Anatomisi
Stephen King - Cep
Henri Loevenbruck - Kopernik Sendromu
Sevgi Soysal - Yenişehir'de Bir Öğle Vakti
Atilla Birkiye - Roman'tik Bir Yolculuk
Frederic Beigbeder - 4.900 TL
Frederic Beigbeder - Aşkın Ömrü Evde Uzar
Richard Kelly - Southland Tales
Syd Field - The Foundations Of Screenwriting
Chuck Palahniuk - Ninni
Chuck Palahniuk - Tıkanma
Peyami Sefa - Dokuzuncu Hariciye Koğuşu
Ahmet Hamdi Tanpınar - Huzur


2009


Phillip K. Dick - Yüksek Şatodaki Adam
Neil Gaiman - Coraline
Scott Adams - Tanrının Enkazı
Hasan Ali Toptaş - Gölgesizler
Jacques Seguala - Anneme Reklamcı Olduğumu Söylemeyin!
Sam Savage - Firmin
Dan Brown - Melekler Ve Şeytanlar
Neil Gaiman - Amerikan Tanrıları
Dennis Lehane - Zindan Adası
Adam Fawer - Empati
J. K. Rowling -  Harry Potter ve Melez Prens
Jean Christophe Grange - Koloni
Alper Canıgüz - Tatlı Rüyalar
J.K. Rowling - Harry Potter ve Ölüm Yadigarları
Alper Canıgüz - Oğullar ve Rencide Ruhlar
Alper Canıgüz- Gizli Ajans
Malcolm Gladwell - Kıvılcım Anı
Malcolm Gladwell - Çizgi Dışındakiler
Clotaire Rapaille - Kültür Kodu
Murat Menteş - Dublörün Dilemması


2010


Stephen King -  Mahşer
Jonathan Safran Foer - Aşırı Gürültülü ve İnanılmaz Yakın
Frederic Beigbeder - Kuzey Kulesi 107. Kat
Lajos Egri - Piyes Yazma Sanatı
Stefan Grabinski - Hareket İblisi
Robin Parrish - Kayboluş Günü
Mehmet Acar - Siyah Hatıralar Denizi
Ronald B. Tobias - Roman Yazma Sanatı
Dmitry Glukhovsky - Metro 2033
Jean Christophe Grange - Ölü Ruhlar Ormanı
Glenn Meade - İkinci Mesih
Bernard Beckett - Genesis
Jess Walter - Sıfır
Christopher Priest - Prestij
J. L. Bourne - Günbegün Mahşer
Chuck Palahniuk - Tekinsiz
Jonny Glynn - Katilin Yedi Günü
Neil Gaiman, Terry Pratchett - Bir Kıyamet Komedisi
Jess Walter - Körler Ülkesi
Frederic Beigbeder - Ecstasy Öyküleri
Ken Bruen - Londra Bulvarı
Douglas Adams - Otostopçunun Galaksi Rehberi
Douglas Adams - Evrenin Sonundaki Restoran 
John Katzenbach - Psiko-Analist
Paul Auster - Kırmızı Defter
Scott Westerfeld - Leviathan
Paul Auster - Son Şeyler Ülkesinde


2011


Kazuo Ishiguro - Beni Asla Bırakma
Don Dellilo - Kozmopolis
Max Brooks - Zombi Savaşı
Etgar Keret - Tanrı Olmak İsteyen Otobüs Şoförü
Don Dellilo - Koşan Köpek
Cormac Mccharty - Yol
Dost Körpe - Nötralizör
Chuck Palahniuk - Çarpışma Partisi
Karel Capek - Sıradan Bir Cinayet
Hakan Bıçakçı - Karanlık Oda
Maxim Chattam - Karanlığın Soluğu
Ken Bruen - Ahlaksızlar
Stephen King - Kubbenin Altında
Allan Guthrie - İçimdeki Katil
Murat Menteş - Korkma Ben Varım
Daniel Kehlmann - Sesler
Steig Larsson - Ejderha Dövmeli Kız
Steig Larsson - Ateşle Oynayan Kız
Jean Jacques Rousseau - Yalnız Gezenin Düşleri
Knut Hamsun - Açlık
David Mitchell - Bulut Atlası


Askerliğe rağmen 2011'in verimli olduğunu düşünüyorum.


Kazuo Ishiguro, Beni Asla Bırakma ile  bilim-kurguya yeni bir yön vermiş. Avunamayanlar 2012 için sırada...


Don Dellilo 2011'in yıldızı benim için. Usta ile bu kadar geç tanışmam benim ayıbım ama ne demişler geç olsun güç olmasın! 


Zombi Savaşı bugüne kadar yazılmış en ayrıntılı zombi kitabı. Yenilik fazla olmasa da zombi kıyametini günümüz dünya düzenine çok güzel uyarlamış.

Chuck Palahniuk Çarpışma Partisi ile yine en rahatsız edici. Eleştiriler ve beğenmemeler bundan kaynaklanıyor. Tabularınız varsa yaklaşmayın!


Son için özellikle Bulut Atlasını seçtim. Bugüne kadar okuduğum bütün kitaplar içinde zirveye en yakını. Uzun bir inceleme yazısı kısa zamanda gelecek. Mutlaka okuyun, tadı damağınızda kalacak.